EŞİTLİK, ADALET, DEMOKRASİ VE BARIŞ İÇİN 1 MAYIS’A

 

“Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?

Kitaplar yalnız kralların adını yazar.

Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?

Bir de Babil varmış, boyuna yıkılan,

kim yapmış Babil’i her seferinde?” (B. Brecht)

Milyonlarca emekçinin sağlık, eğitim, barınma ve yemek gibi en temel haklarına erişemediği zorlu bir dönemdeyiz. Hepimiz yüksek kiralar, kredi kartı borçları, ödenemeyen faturalar atında eziliyoruz. Her geçen ay bir önceki aydan daha borçlu bir şekilde, borcu borçla çevirerek geçinmeye çalışıyoruz.  Yaratmadığımız bir krizin faturasını ödüyoruz. Geçinemiyoruz.

Okullarda öğün atlayarak günü geçirmeye çalışırken baygınlık geçiren çocukların ve pazar yerlerinde arta kalanları toplamaya çalışan emeklilerin sayısı günden güne artıyor. İşsizlik artık kronik bir sorun ve neredeyse her evde bir genç işsiz var. İş bulabilenlerse gün gün eriyen ücretleriyle ay sonunu getirmeye çalışıyor. Madenlerde, inşaatlarda, atölyelerde, fabrikalarda ve yollarda hemen her gün yeni bir iş cinayeti veya işçi katliamı gerçekleşiyor.

Yoksullar cemaatlerin sosyal yardım ağlarına muhtaç kılınmak isteniyor. Devletin bir öğün yemek vermediği okullarda çocuklar ÇEDES uygulamaları ile cemaatlerin kucağına itiliyor, barınamıyoruz diyen gençler tarikat yurtlarına mahkûm ediliyor. Meslek liselerindeki çocuklarımız MESEM’lerle patronların ucuz işgücü haline getiriliyor, iş cinayetlerinde hayatlarını kaybediyor.

Her günleri bir ölüm-kalım mücadelesine dönüşen kadınların nasıl doğurmaları gerektiğine karar verilmeye çalışılıyor. Atölyelerde, fabrikalarda, tarlalarda, plazalarda kadınlar daha düşük ücretler, taciz, mobbing ve cam tavanlarla karşı kaşıya kalıyor.

Buna karşın, biz emekçiler her gün daha fazla yoksullaşırken patronlar daha da zenginleşiyor. Bankalar, tekeller, büyük şirketler ultra süper karlar açıklıyor. Bizim cebimiz boşalırken onların kasaları doluyor. Biz kaynaktan kesilen vergilerle, en temel tüketim maddelerine ödediğimiz KDV, ÖTV’lerle boğuşurken onlar vergi affı, yatırım teşviki, işsizlik fonu desteği, tahsisli kamu arazileri, kamu özel ortaklıkları, sıfır faizli kredilerle semirmeye devam ediyor. Bu düzen yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin yapıyor. Zenginlerin fabrikalarında, inşaatlarında, işyerlerinde haklarını arayan işçilerin karşısına polisler, jandarmalar dikiliyor,  o da yetmezse müftüler getirtilip patronların düzeninin nasıl ilahi bir düzen olduğu ve neden isyan edilmemesi gerektiği vaaz ediliyor. Kolluk güçleri patronların mülklerini işçilerden, yağmaya açılan yerlerde de köylülerden koruyor, fabrikaları için araziler tahsis ediliyor, madenleri için kamu araçlarıyla ormanlar araziye dönüşüyor, ihale kanunları, iş kanunları, imar planları istedikleri gibi değiştiriliyor, kamu bankaları onlar için seferber ediliyor, grevler yasaklanıyor. Çünkü bu düzende, patronların karları emekçilerin alın terinden de, bu ülkenin taşından toprağından da, havasından suyundan da, çocuklarının geleceğinden de daha değerli.

Bu düzen her haliyle emeğe, emekçilere, halka ve doğaya karşıdır. Bu düzenin yürütücüsü olan AKP-Saray iktidarı da patronların iktidarıdır ve emeğiyle geçinmeye çalışan milyonlara, hepimize karşıdır.

Bu sömürü düzeninin, bu harami saltanatının sürebilmesi için demokratik hak ve özgürlüklerimiz de baskı altına alınıyor. En temel siyasal haklar olan seçme ve seçilme hakkımız kayyumlarla gasp ediliyor, seçilmiş milletvekilleri, belediye başkanları tutsak ediliyor, zulme uğruyor. AİHM, Anayasa Mahkemesi kararları yok sayılıyor. Basın baskı altında, Barolar, meslek odaları, sendikalar ve bir bütün olarak toplumsal muhalefet tahakküm altına alınmak isteniyor.

Buna rağmen, ülkenin her yerinde gençler, kadınlar, işçiler, köylüler, yoksullar baskıya, yoksulluğa, geleceksizliğe, yok sayılmaya boyun eğmiyor. “Faşizme karşı hürriyet kavgası” veriyor. Üniversitelerde, liselerde gençler gelecekleri için boykotlar örgütlüyor, barikatları yıkıyor, meydanları zapt ediyor, ülkenin her köşesindeki fabrikalarda, sanayi havzalarında, madenlerde, depolarda birçok işçi direnişi ve grev yaşanıyor, çiftçiler traktörleriyle yollara dökülüyor, artık yeter diyor, kadınlar mahkeme salonlarında, meydanlarda katledilen kız kardeşlerinin hesabını sormaya devam ediyor, suyuna, toprağına sahip çıkanlar, yaşam ve doğa savunucuları direniyor. Direnen gençler, kadınlar, işçiler, köylüler bize neler başarabileceğimizi, umudu ve iradeyi gösteriyor.

Bizler, emeğiyle geçinenler yoksulluğa, adaletsizliğe, eşitsizliğe karşı bir arada olduğumuzda bu düzeni yıkabiliriz. Yoksulluk, geleceksizlik, güvencesizlik kaderimiz değil. Buna mahkûm değiliz. Birlikte üretip, hakça bölüşüp, barış içinde, özgür ve insanca yaşayabiliriz. Bizler emekçileriz. Yaşamı yaratanlarız. “Toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokuz.” Biz bir olursak hiçbir patron hiçbir iktidar bizi yenemez.

İşçi Sınıfının Birlik Dayanışma ve Mücadele Günü olan 1 Mayıs’ta eşitlik, adalet, barış, demokrasi için bir araya gelelim.  1 Mayıs’ta sendikamızın bayrağı altında taleplerimizi haykıralım.

Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan” bir ülkeyi birlikte inşa edebiliriz. Bizden çalınan emeğimizin hakkı, çocuklarımızın geleceğidir. Dayanışmayla, örgütlü bir mücadeleyle geri alacağız. Haramilerin saltanatını yıkacağız.  Biz kazanacağız ve “dolaşacak en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla  bu güzelim memlekette hürriyet…

Yaşasın 1 Mayıs!

TÜM BEL-SEN İzmir 1 Nolu Şube